Radyoaktivist

23.11.09

Hareketli Bir Gece

Normal bir güne uyanılır, ama farkı vardır sabah 9:00'da kankalarını (iş ortaklarını) kaldırırsın. Güne günaydın demektir amaç ama küfür yersin. Çünkü iş vardır, dershaneye (netsis kursu gördüğüm yer) gidilip iş yapılacaktır. Neyse tüm işler halledilir, iş biter saat 15:00 olmuştur tabi gerçi dershaneye gidilen saatte 13:00 itibaridir. Neyse saat 15:00 olmuş ve bizim işimiz bitmişti. Bu arada unutturmayın da dershaneden yarın ödeme alıcam (:
Her neyse oradan çıkılıp (mekan karşıyaka) bostanlı EGS Park'a geçilir. Bedavaya kocaman bir öküz doyuran pizza yenilir, karın doyurulur. (özellikle belirtiyorum beleş) Dominos sağolsun diyoruz buralardan...
Orda karın doyurulur üç beş hoş beş derken sohbet edilir kanka birliği ile bi kaçımız ofis yolunu bi kaçımız evlere dağılır. (eve giden kanka olarak) saat 18:00 da aranıp lan kanka kalk gel alsancakta (deniz atında) biraver söyledik içiyoruz... Tabi apar topar kalkılıp gidilir. Biraverin son yarımdan fazla, tam denilemeyecek kısmına yetişilir ve fondip olarak içilir. Sonra o mekandan kalkıp, daha hareketli bir yere arayışına geçilir. Karşı masadaki 3 hatun da halen daha içimde uhte kalmıştır. O kadar oturalım dememe rağmen...
Daha hareketli ve heyecanlı yer bulunamaz ve bulunduğum eski yere geri dönülüp bu sefer direk hatunların yan masasına oturularak biraver ve patates kızartması söylenir. Hatunlara baka baka kahkahalarla kaynatırız, hatunlar da bize bakar tabi ki...
Neyse ordan çıkılıp bi kaçı eve dağılır ve geriye kalan 3 manyak yani ben kankam ve özgürüm ofisin yolu tutulur. Sonra bizim kankanın ex-sevgilisi ofise dahil olarak yemek olayına girilir. Lan bu arada ben bunu yazarken yemek bitecek. Ben gittim anacım...
Şimdiden afiyet olsun diyenlerinizi duyuyorum.. Kiss for death anacım....

19.11.09

Yoruldum Be Abi...

Lan ne yorucu bir gündü bu böyle. Tabanı yarık itler gibi koşturdum sağa sola, netsis dersi derken, yok laptop tamiri derken, o derken bu derken ne yorulmuşum yahu... Götümü resmen yeni koydum rahat bi yere, şöyle rahatlayıp kendimden geçeyim derken bir sürü işim olduğunu hatırladım. Ulan ne kadar yoğun bi adamım yahu.. Tiksinti geldi artık şu yoğunluktan, mideme kramplar giriyor..
Lan genç yaşta yaşlandık.
Hayatım boyunca ilk defa yaşımdan yüksek bir tahmin de bulunuldu. Aha dedim büyümüşüm harbiden. Genelde 18-19 falan diyorlar, bugün ilk defa 25-26 arasındasın dediler. O kadar yaşlı da göstermiyorum. Çok ağır başlı olduğumdan, olgun davrandığın için böyle bir tahminde bulunduk sözü ile kırılmama sebep oldular. Ben ağır başlı değilim canlarım, dua edin ilk tanışmamızdı. Bi daha karşılaşırsak o zaman görürsün sen bak neler yapıyorum(sinsi bir komple sardı iç organlarımı)
Bir de bugün çok fena tacize uğradım. Yok babacan hatunlar da bozdu kendini, ben kaçmaya çalıştıkça. El ile göz ile tacize uğradım. Olayı anlatmıcam (meraktan çatlayın) Burdan sadece o arkadaşa ileteceğim söz, Her kuşun eti yenmez canım...

Oha Lan Annem Ceyn Oldu!

Uyandığımdan beri valide sultan bi bana bir babaya verip veriştirdi. Hadi tamam bana veriştirmesi, doğal geceden odanın hamuna koymuştum.. Peder beye neden sövüyordu, yaklaştıkça anladım ki.. Bizim peder yine annemin çıkarttığı işlerden kaçmak için kahveye doğru, topukları yağlamış. Valide hanım da vıdı vıdı dıdı dıdı, hem kendini hem beni yemeye devam etti.
Neyse o kadar laf arasında, kahvaltı mı bir o yana bir bu yana kaçarak bitirmiş bulunmaktayım. O kadar laf yetiğim yetmedi de üstüne kdv oranı olarak, çatıdan soba borularını indirdim. Ulan valide sultan zaten geç kalkmışım, dersim var biliyorsun.. Bir de beni neden karalara bürüyüp, duş ile muhattap olmamı sağlıyorsun.

Neyse valide ve peder beyin sayesinde, soba kurulum işinin kurbanı ben oldum. Soba borularını indirmekle kalmadım, hain ve arkamdan kıs kıs gülen validenin, kırbaçlamaları sayesinde koca sobayı kurdum. Burdan anlaşıldığı gibi bizim eve kış gelmiştir.

Neyse yavru kurtlarım benim gitmem lazım daha bıcı bıcı yapıcam, ordan da cumbada derse...

18.11.09

Cuma'yı Cumartesi'ye Bağlayan Gece

-Ne hikmettir bilemiyorum.
Büyüklerin dediği gibi kutsal gün... Kime göre neye göre, anlam veremiyorum.
Neyse hacı, hazırla takunyalarımı iki rekat namaz kılmaya gideceğim kiliseye... Papaz efendi, bizim genç nerde kaldı demesin...
- Selametle genç...
- Anlamını bilmiyorum hacı, bilmiyorum. Are yuu rediii* fck off hasbinallah vel vekil....
Bu yanda İsa, O yanda Musa, Burda Misa, Şeyimi yıkadım kutsal suyla...

Pahalı Bir Orospuyum Bazen

Saplantılı aşkım ve nefretim geri ödeme pirimlerimdir kimi zaman.
Ücretini ödeyen bir doz kendine enjekte edebilir.
Ve pahalı bir orospuyum bazen.
Ziyadesiyle müşterim çoktur...

Saplantılı Bir Gençlik

Saplantılarım içinde kaybolurken gençliğim, kendimden çaldıklarımla yetinmiyorum. Etrafımdakilerden de çalıyorum ve çalmaya devam ediyorum. Saplantılarım da boğuluyorum ve boğuldukça batıyorum, bataklığın içinde çırpındıkça dibi boyluyorum.
Gördüğüm ve gördüğün her işkence saplantılar içinde kayboluşumdan güzelim.
Eğer gidiyorsan saplandığım bataklığın içine, kaybolacaksın gözden...
Eğer kaçıyorsan bataklığımdan, huzur bulacaksın...
Ya kaybol ya da huzur bul, kıskançlığımın pençesinde boğuşurken ben...

Bu son şans hayat, ya öldür ya da bitir...
Ölüm bir son değil benim gözümde, yeni bir başlangıç. İntihar edenlerse başlangıç yerine büyük bir sıçrama yapar ve sonu bulur...
Huzursuzluğum senden değil, benden kaynaklanan bir karmaşa. Karmaşalarım ise gençliğimden kalma, sakallarım da kokan hüzün şarabı...

Ya öldür ya da bitir, hayat senin elinde. İnatlara baş eğeceksem, omuzlarımdan düştü başım.
Gideceğim son yerse, bir deniz kenarı ve sahil boyu aşıkların olduğu mekanlar. Geçireceğim zamanı mı? Şarapçı amcalarla, balici gençlerle, kokain satan tacirlerle... Kendimi kaybettim Hükümsüzdür.

Ya git ya da gel... Geleceksen beni olduğum gibi kabul et, gideceksen de beni siktir et... Ben bir yolunu bulur, bataklığım da dibi boylarım..

Şimdi ya onu çıkart ya da çıkartma...
Ya da git hiç gelme...
Ya öldür ya da bitir!

Düştük mü Şimdi

Göremedim düşlerime bu kadar düşman olduğunu, düşünmedim beni sevmediğini.
Sevgiye açken sarılmıştım sana, sonra kuru bir gümbürtüye devrildik.
Devrildik de toplayamadık bir daha kendimizi, içimde kalan hatıralarımızdan tek arta kalan gidişin.
Uzun uzun baktığım gece de, sessizce gidişin.
Sessiz bir çığlık uğultusunda kayboluşunu resmettim hemen ardından
Senin kadar gerçek olamadı, olamaz da.
Sen çektiğim tek acısın, acıtan sın.

Güneş bile ağlar halime, ne olacak diye sorar kendine.

Paranoyak tezlerim içinde çürürken benliğim, aklımdakileri hayatımıza odaklayamıyorum.

Eğer ile başlarken her güne; neden biraz daha eksiltiyoruz içimizdeki iyilikleri

Galiba derken; neden korkar oldu düşüncelerimiz

Keşkelerle bir yere varılmayacağını bile bile neden keşkelerle başlıyor her cümlemiz.

Hayır; tümcesini kullanmak bu kadar zorsa bizler için evet demekse bir o kadar da zorlaşıyor.
Zorlukları aşamayacak kadar kendimizi kaybetmişsek, suratımıza acımasızca çarpan hayat denilen zaman sillesi, geç kalmışlıklarımıza yanıyoruz.
Aslında bizler hakediyoruz, bir kuvet içinde boğulmayı. Boğulurken es-es ilişkilerimizi düşünmeyi. Her gidişi unutmak için benliğini terbiye edemiyorsan, anılarını suya göm ve boğ.
Sonra kan kusarak yatağına koş ve ağla. Elindekilerinin kıymetini bilemediğin için.

Hayır, galiba paranoyak tezlerim yine sapıttı ve yön değiştirdi. Neyse ne diyorduk.

Ben ya da senden eksilip giden hayat, bir noktada birleşiyorsa: derim ki bırak tadını çıkartalım. Eğer kesişen sadece acılarımızsa bırak acı çekelim.
Ben seninle ya da sensizken kaybediyorsam benliğimi, seninleykende paranoyak tezlerime çarpıyoruz, sert esen bir rüzgar ya da dalgakırana vuran dalgalar gibi kırılıp gidiyoruz.

Şimdi kendimi su dolu kuvete çırılçıplak bırakıyorum ve düşüncelerimin soğukluğunda üşüyorum. Galiba bileklerim kesildi, dünden kalma jiletin yüzünden. Kan kaybını değilde kapacağım enfeksiyonu düşünüyorum. Ve yine titizliğim tutuyor, cebimden ayırmadığım kanyağımı içmek yerine bileklerime döküp, sarıyorum. Saçlarımdan su ile kanın karışımı akarken, hoş olduğunu düşünüyorum. Acı çekmem gerektiğini bildiğim halde acı çekemiyorum, çünkü düşüncelerim odaklanmış yalnızlığın ağır sancılı metal kokusuna ve içimize batan iğnelerin hoş kokusuna.

Düşüncelerimi toplamaya çalışıyorum : tek bulabildiğim; paranoyaklığım ve sen.
Sen ve paranoyaklık.
Paranyaklığımla mahvettiğim hayatım, hayatın.
Ben ve paranoyak düşüncelerim.
Paranoyak düşüncelerimde yok olan sen ve ben.
Sen ve ben....

Sen ve ben...

Evet; şimdi canım acıyor ve gözlerim yaşarıyor.
Çürümüş düşüncelerim ve vücudumla, canım acıyor işte.

Hayatımın En Güzel Günü'nü Hayal Ederken, Hayallerimden Kan Damlıyordu...

Düşünüyorum da; en patavatsız halimle, en dürüst şekilde... Geceleri yalnız balkona çıkıp izlediğim sema'yı paylaşabilecekmiydik. Seçtiğim yıldıza bakıp 3 senedir nasıl kaymadı ya da kaybolmadı diye geyikler yapabilecekmiydik. -dik ile biten tüm çekimleri tartışıyorum şimdi kendi kendime...
Tartışmak dedim de hayatım hep birşeyleri tartmak ve tartışmakla geçti be.. Nasıl da pervahsızca harcamışım yıllarımı, kendi iç savaşlarımla... Dünya'dan ne bekledikte, ne aldık ki bugün ya da dün.. Yıllarca pervahsızca har vurup savurmuşuz hayalleri, şimdi elimizde kalmadı ne hayal ne torba ne beste...
Bazen sessiz kaldık bazense soluksuz, koştuğumuz bu hayaller peşinde... Ne soluğum kaldı artık ne de sessiz kalacak dermanım. Bağra çağıra anlatmak istiyorum kendimi, anlaşılmayacakmış korkusu ile...
Mutlulukta bizim hakkımız değil mi? Hayır : rüyalar hep yalanmıydı diye düşünür oldum artık... Bir anda çekip gittiler çünkü, kaldım soğuk kaldırımlar üstünde. Üzerimde sadece hatıralarımızdan yıpranmış lacivert kaprim ve siyah boxerım, kala kaldı ve ben üşüyorum. Aslında soğuk değil, ben sensiz kalışımdan üşüyorum.. Ne sıcak bakışın gözlerimde ne de sıcak ellerin ellerimde.. Yalnızlıktan bıktım artık, ruhumun derinliklerinde yaşayan bizle ilgili hikayelerle...
Roman olurdu; yaşanmışlıklar dediğimiz ama yaşayamayıpta kafamızda yarattığımız dünya.. Bu kadar zor olmamalı, hayalleri gerçekleştirmek.. Hayat buna diyorlarmış, bak gördün mü ne kadar acımasız. Acıtıyor ve bizim hayallerimizden kan damlıyor.. Ağlıyor ve ağlatıyor, özlemi, kahrı, kederi, sevinçleri..
Annem derdi ya hep : gerçeklerini saklamadığın değerler, eğerindeki ekmek kırıntısı kadar değerlidir. Gerçeklerimi saklamışmıydım, yoksa hep çırılçıplak karşındamıydı.. Bu kararı verirken sen, benim karnıma bir sancı saplanıyor ve geçmişe dalıyorum.. Geçmişim ve geleceğim... Gelipte göremediğim... Sevipte özlerken yıprattığım... Özleyipte ulaşamadığım... Tek gerçeğim sensin..
Seninle pervahsızca harcadığımız hayaller, şimdi kan ağlıyor, kanıyor...

Sevdiğim yara bandın var mı? :/

İstasyon İnsanları

Her dinlediğim de kendimi bi anda ruhi'nin yerine koymaktan alamıyorum. Bi anda ruhi oluyorum ve ruhi'nin o şizofrenik hayatın da aniden kavuniçi balık oluveriyorum.

Es geçiyorum hayali arkadaşları, açıklamak yerine direk konuya akıyorum.

Sonra çümbüş var ortalıkta ama ben yokum, sonra bakıyorum ki... Hayali arkadaşlarıma servis tabağı içinde servis ediliyorum kavuniçi balık olarak. Hayır, koymuyor bu bana...

Koyan ise; hayali de olsa arkadaşlarım dediklerim acıyor bana... Ruhi olarak diyorum ki : acımayın ulan köpecikler, acınmak canımı en çok acıtandır....

Şizofreni patlak dostlarıma ithafen

Wuornos Ablam

Ben masumum. Umarım size de tecavüz ederler bok çuvalları!
Onların paralarını çaldım, onları öldürdüm ve yine yapacağım ve başka birini öldüreceğimi biliyorum çünkü uzun süre insanlardan nefret ettim.
Yaptığım her şeyin altında korkunç bir öfke yatıyor. İdam edilmem gerek çünkü eğer hapisten çıkacak olursam yine cinayet işlerim.

Diyerek ozaman ki kominyonu etkileyip, idam edilen çok cani bir ablamdır.Hatta ilk seri katil olan ablam. Üzerine kitaplar yazıldı, filmler çekilip oynandı. Bir kadının da kafa kesip, beyni yalayabileceğini kanıtladı.. Çok feci şeyler yaptı ablam ya..
Ablamı burdan anarak selamlıyorum...

Stoya


Her erkeğin rüyasını süslemiştir. Gerçi görmek için biraz g*t yırtmak gerekiyor..
Ondan her erkeğin rüyasını süslemese de süslenmesi istenmiştir.. Stoya Stoya diye yatanları tanırım ben..

Gerçi şöyle de birşey var...
Bugüne kadar Stoya'nın güzel yüzü dışında hiç birşeyine bakmadım. Bu arada Stoya kim diye sormayın, terbiyem yetmiyor

(Porn Star)

Bob Marley Amca

ay ayy ayyy ay shot the sheriff
lord i didnt shot the deputy, yeah....
ay ayy shot the sheriff
but i didnt shoot no deputy, yeah.... no, yeah....

Ne bileyim lan belki bazı insanlara direk no women no cry olarak anımsayan bu adam bende hep bu sözler ardından anımsanıyor... Lan öyle bir durum ki; ağlancak halime güleriz ahalice...
Kendimi bir anda roberto carlos denilen keltoş gibim ortada eller sağa sola yengeç dansı edermiş gibi buluyorum. Aslında tam da yengeç dansı değil emme öyle tabir edesim geldi.. Aslında yengeç dansını da benim danstan çakmışlardı. Taklitlerden sakınalım. Dont wory bıradırım...

Gel gelelim hakikat fiili tarihçemize... Kafam bugün derslerden dolayı kazan gibim olmuş ve kendimi yarışa çıkmış ve yedirilen dobinglerden dolayı sıçamayan tay gibi hissediyorum.. Nefes nefeseyim ama alırken bile rahat değilim, götüm sıkıştırıyor çok feci...

seyir defteri

Anacuğum bugün açıklar da bi anda deniz patladu, g*tümüz üçe on: yuma oliverdi. notredamun kamburu gibim pisarken kenarulara, büzüm taka'nun dayanamacağunu farkettüm. ula uşağım batmamıza ikiye üç kala yaptığım olaya bakun, aklumu yiyim ben. neyse taka, deniz üle boğuşirken iki rekat namaz kulayum da, ön saflarda yer ayurtayum. anacığım bu da sana benden hatura oliversin artık. ah oliver ah oliver...
Neyse her yarım kalan savaşta galip yoktur..