Radyoaktivist

20.12.08

Ben Bir Kar Tanesiyim..

Ufacık bir kar tanesi gibiyim…
Biraz küskünUzaklara uçar giderim
Bulutların arasından süzülür
Koşarım kaçarım erir giderim
Kendimi yok ederim
Yine doğarım soğuk bir yağmur damlasıyla
Ufacık bir kar tanesi gibiyim
Biraz küskün
Uzaklara uçar giderim
Sonbahar yapraklarını kovalar
Beyazlığımla maskelerim
Kendimi yok ederim
Yine doğarım soğuk bir yağmur dalmasıyla
Ufacık bir kar tanesi gibiyim
Biraz küskün
Uçar giderim, kaçarım, koşarım rüzgarın peşinden
Rüzgarı okşar yaprakları delerim
Belli bir yerim yok
Her seferinde farklı bir yeri evim yaparım
Belli bir yerim yok
Donar giderim
Kendimi yok ederim
Ufacık bir kar tanesiyim
Güneşin doğuşunu beklerim
Biraz küskün
Ufacık bir kar tanesiyim..
İlkbaharla kaybolur giderim
Ufacık bir kar tanesiyim ben…

14.12.08

Dinamit

“temiz olan katman gliserin. sabun yaparken gliserini tekrar katabilirsin. yada gliserini ayirip, atabilirsin.”
“gliserini nitrik asit ile karistirirsan, nitrogliserin elde edersin”
“dinamit yapmak için, nitrogliserini, sodyum nitrat ve talas ile karistirirsin”
“köprüleri havaya uçurabilirsin.”
“jelatin patlayicilar elde etmek için, nitrogliserini, daha fazla nitrik asit ve parafin ile karistirirsin.”

- “böylece bir binayi kolayca yikabilirsin”

Kahpe.!

herkes bir şeyler saklar yüzlerinin ardından
yalanın tomurcuklarını serpelediğinde
herkes bir şey peşindedir, hayallerin
ararlar kuşkularının kaynağını
bulamadıkça ağlarlar, haykırırlar
bunalımlardan çıkıp gitmek isterler
arkalarında sinsi bir göz onları izler
işte dünya! siyah boyalı yıldızımız
karanlık, sadece karanlık bir ışık
kör etmiş insanların karmaşık duygularını
bizimde kutsal saydığımız bir yazgımız var
bizi bırakmayan gölgemizin izinde yürüyen
usanmadan acılarımıza acı katan bir zehir
şansızlığımızdan bu diyara geldik
sırlarımızı saklamak uğruna feda ettik kendimizi
kendimizle savaşırken kanatlarımızı kırdık
kanımızın şarabıyla ant içtik gecelerde
aptalların bulunduğu topraklara
kendi düşmanımızla dost olmak
sadece yüzümüzü yalanlarla maskelemek
belki aşk diye bir şey yoktu, hiç yoktu
gözlerim boş bakar sözlerim titrek
ruhum bedenimin içinde sıkıntıda
ne var ki şu hayatta kederden başka
kahpe kaderimizden başka!
söyle ne var... ???

Ane


eskiden tahtadan oyuncaklarımız vardı, şimdi kırık kalplerle oynuyoruz; anne. hayat günden güne acımasızlaştı mı? yoksa bizler mi? anlamsızlığıma, anlam kazandıramıyorum ve günden güne ölüyorum. anne buralardan gitmek istesem de gidemiyorum, elimi kolumu bağlıyor senin varlığın; senin sesin ve şevkatin. şimdi ben sen diye soğuk mezarına sarılıyorum; anne. anne beni de vurdular; kalbimden. acıya alışkınım sen üzülme....


Hipokondriyak

söylemlerimizin arasında büyük boşluklar uzanıyor, kesintisiz konuşma artık kesinlikle vazgeçtiğimiz bir şey; ama bazen bazı hızlı imge zincirlerinin keyfini sunuyoruz kendimize, bizi yeniden suç ortağı kılan bir anıştırmanın keyfini. “keyif” diyorum, çünkü hiç kuşkusuz acılarımızı, birbirinden nedenli farklı olursa olsun, ikimiz de biliyoruz. sonra bu keyfin ardından, paylaşmaya gücümüzün yetmediği daha derin, ayrı bir burukluk geliyor.
………………………….
………………………….
beni bu kadına bağlayan, yaşamımın bütünündeki yavaşlık, uyuşukluk, anlam yoksunluğu yaşamayı başardığım ustaca tasarlanmış tüm yenilgiler arasında belki de bu, onca yılın tarihi, başarıyor kusursuzluğu. alaysaması, sezdirmeleri, aşırı belirlemeleri ve anıştırmalarıyla kusursuzluğu. benim yenilgi dediğim şey, yaşamımın tastamam damgasını taşısaydı nasıl olurdu? aşkın bittiğini, onunla ilişkimizin kalmadığını biliyorum, ama aynı zamanda, ne tuhaf, aşkın acısının, hiçbir zaman sonu olmadığını biliyorum. kıskançlığın aşktan daha uzun ömürlü olduğu söylenir, ama ben acının kıskançlıktan daha uzun ömürlü olduğundan hiç kuşku duymuyorum. bağ dediğim şeyin gün gün kuruyarak durmadan uzayan suskunluklarda kendini tüketip tüketmediğini, ya da artık başka hiçbir şeyin meydana gelemeyeceği bir yerin etrafına bir çember çizerek bir hem varolma hem de varolmama biçimi oluşturmayı başarıp başarmadığını biliyorum. kehribarın içine hapsolmuş böcekler gibiyiz ikimiz de, ama öyle ya da böyle ölü değiliz, hatta bir şey, yaşayanların yaşam dedikleri şeyle bir ilişki kurmamızı engellese bile.
………………………….
………………………….
beni o kadına bağlayan şey, reddediş; açık seçik ve bütüncül bir reddediş değil bu, sakınımlı, ölçülüp biçilmiş, sağduyulu, hatta kesik kesik, bazen de ara ara görülen bir reddediş; iki anlama çekilebilecek ilişkilerden sözedildiği gibi, iki anlama çekilebilecek mesafe koymalardan da söz edilebilir ama bana acı çektiren, aynı zamanda tadına vardığım bu reddediş, daha bağlayıcı; çünkü, eğer açık seçik anladımsa, benim onun yaşamının içinde kaçamak yaşamak zorunda olduğum vazgeçilmez bir varoluşa dayanıyor. şöyle diyelim; ben vazgeçilmezim,tam da böyle olduğum için kabul edilmezim;bu nedenle, onun beni kabul etmeyiş biçimi, herhangi bir vurgulayıcı “evet”ten çok daha onarılmaz bir kabul edişe dayanıyor. onun yaşamının kapsamına giriyorum, ama yaşamsal olmayan bir alanda, bu da benim geometrik olma tutkumu yatıştırıyor.
………………………..
………………………..
beni o erkeğe bağlayan, onun dayanaksız değil, ama anlamsız varlığının benim için vazgeçilmez olduğu inancı;; gerçekten de onun vazgeçilmez olduğunu söylemeliyim; ama aslında günlük yaşantımdaki benim için değil, her zaman yadsımaktan çok daha hesaplı kitaplı bir biçimde savsakladığım bir varsayım için vazgeçilmez; kendim için ustaca oluşturduğum bu tasarıya hiçbir zaman “hayır” demediğim için, ruhumun avlusunda yalnızca varsayımım için başlı başına hem vazgeçilmez, hem de sürekli yadsınan bir varsayım için vazgeçilmez olan bir varlığa ev sahipliği ediyorum; ikiyüzlülüğüm, bu erkek için vazgeçilmez bir yer yaratıyor, ama aynı zamanda, benim bir bütün olarak erişilmez olmamı da belirliyor; böyle bir durumun ince işkencesinin, benim ikiyüzlülüğümden hem kabul edilmenin, hem de reddedilmenin karanlık hazzını derleyen bir erkek için son derece çekici olduğunun ayrımındayım.
………………………...
………………………...

Tkk Felsefesi

tkk ne diyebilirsiniz? tkk? bir bok anlam ifade etmeyen, yaşamdan ağır darbeler almış felsefeleri bir boka yaramayan bir hededir. eski limonlar bilir anlamını? anlamı merak edilecek kadar değerli değildir. ama "bir morg günlüğü" yazabilecek kadar uçmuştur. tkk şuan diyor ki: "gidilecek bir yer varsa, bırak ben cehenneme gidiyorum", "yanacaksam huzur içinde yanarım, kendi yarattığım cehennemimde" ne diyor: cehennem güzel bir yer olsa gerek diye düşündürüyor insanı, yapma etme saçmalama abi biz hep kötü birşey diye biliriz. sen neden huzur arıyorsun kötü olan birşeyden? diyenleriniz olabilir. evet bende aynılarını soruyorum ama tkk bozuntuya vermeden cevabı yapıştırıyor. "cennete de iyi diyorlar, ama havva ile ademi oradan kavmuşlar" "iyi olan bir yerde hatalar affedilmez mi?" vay be s.ktimin felsefeleri içinde boğulacaksın. bırak sen edebiyat yapmayı da bize doğru yolu bulmamızdaki inceliği göster diye soranlarınız da varsa alın burdan yakın. "her daim kendin olacaksın, acı verse de / vermese de"